Elveda

Göç başladı, eşyalarımı topladım, tek yön biletimi aldım ve ‘gidiyorum bu’.


Üstüne doğduğum şehirden ayrılmam nominal 28, reelde 5 yılımı aldı. Bağcılar’da başlayıp Etiler’de biten bu şehrin masalları kitabıma kahkahayla, acıyla, kanla ve terle yazıldı, bundan sonra silineceklerini de sanmam. Çevresel faktör ve sosyo ekonomik koşullarla geride başladığım hayatı yakalamam 3 yıl sürmüş. Okuma-yazmayı öğrendikten sonra açılan bilincimle hiç bir zaman ne yapacağımı bilemedim. Ama sevgi dolu ve huzurlu bir aile ortamında büyümek aklıma gelebilecek tüm zararlardan bir koruma sağladı bana. Dostoyevski’yle 7, Camus ile 10 yaşımda tanıştım,       sokağın getirdiği tehlikelerden hep sayfaların arasında kamufle oldum. İnsanlarla iyi anlaşmanın benim için en iyisi olduğunu anladım ve kopya verdiğim sürece diplomatik koruma kazandığım bir ilkokulda okudum. Bittiğinde o zamanki hayallerim doğrultusunda bahriyeli olmak için Deniz Lisesi’nin yolunu tuttum. Askeri zihniyet, insan yetiştirme tarzı, hiyerarşideki ayarsızlıktan doğan psikolojik ve fiziksel işkenceye dayanamadım ve boyum bir atmıştı. İlk antidepresanımı on beş yaşındayken yüzbaşının elinden içtim ve kalırsam aklımı kaybederim diye ikinci yılımda ayrıldım. Normal hayata dönmem fiziksel olarak kısa, zihinsel olarak uzun zaman aldı. Herkesin gözünde bir anda başarısızlık abidesine dönüşmek ve böyle giderse benden bir bok olmayacağı gerçeği suratıma tsunami gibi vurdu. Sonrasında kendin için bir şey yapmazsan kimsenin yapmayacağı aydınlanmasıyla çok çabaladım. Boğaziçi Politika’yı tek tercih yazdım ve bir noktada kendimi düştüğüm derin kuyudan çıkmış buldum. 


Çıkar çıkmaz etrafımda bulduğum insanlardan yana şansım o kadar yaver gitti ki, 10 yılın sonunda devasa bir aile, benim hayallerimdeki haliyle bir korsan tayfası oluşmuştu. İnsanlarla paylaştığımda her şeyin daha güzel olduğunu keşfettim ve her zaman her şeyimi verdim değerli bulduklarım için. Üniversitenin hem akademik hem sosyal olarak bana gösterdikleriyle dünyanın büyüklüğüyle alakalı bir fikrim oluştu. Gezip görüp tanımanın insan ruhuna olan katkısını gördükçe içinde yaşadığım şartlar duvar olup uzamaya başladı. Politik gelişmelere dair kendi içimizde yaptığımız fikir alışverişlerinde bir noktada bu ülkede yaşamanın bizim hayat tarzımıza uygun olmayacağına, belki de potansiyelimizi kısıtlayacağına emin olduk. Belki kısıtlı ama sonuna kadar özgür yaşadım, Nietzsche’nin söyledikleri bende çok yankı buldu ve bir noktada nihilizm ve anarşiyi bünyeme kabul ettim. Staj yapmak yerine hikayeler denemeler yazdım, derse gitmek yerine manzarada içtim ve okul bittiğinde ne olacağıma dair fikrim sıfırdı. 


Stratejik, anlamsız ama gerekli bir kararla bankacı oldum.Ben de uzun süre inanamadım ama yıllar geçtikçe bir kavrama karşı da Stockholm sendromu yaşanabileceğini fark ettim. Prangalarımla mutluydum, yıllarca öcü gibi gördüğüm, yıkımını düşlediğim kapitalizmde çarkların arasında yerimi bulmuştum. Yaptığım işte iyi olduğumu anladıktan sonra beni bir noktaya taşır belki diye daha fazla gayret gösterdim.  Gayret gösterdikçe gerçeklikle daha çok bütünleştim ve ekonomik özgürlüğümün artması hayata bakışımda bana ayrı bir özgüven kattı. 2017’de eğitim için gittiğim Londra’nın hem istediğim hayatı yaşamak için daha elverişli bir yer olduğunu hem de yaptığım işte bana daha iyi tecrübeler katacağını görüp göç rotamı netleştirdim. Açık yüreklilikle söyleyebilirim ki etrafımda bunu yapabileceğime inanan, beni her konuda destekleyen insanlar olmasa asla başaramazdım. 


Şimdi tüm bu yaşananlardan sonra gideceğim gün hiç gelmeyecek gibi hissettirirken bugünüm oldu. Düşünüyorum; etrafımda gördüğüm insanlarda böyle bir eğilim görmesem, yaşadığım topluma ait umutlarım bu kadar solmasa yine de gitmek ister miydim? Cevabım her zaman evet çıksa da, bu yaşadığım 28 yılın değeri benim için her şey. Tüm anılarım, sevdiğim herkes, güldüğüm tüm sokaklar bu yaşadığım gerçeklikte yaşandı ve şu an olduğum insan haline getirdi beni. Nereden geldiğimi hiç bir zaman unutmayacağım ve kendime deniz feneri olarak kullandığım bu bilişle yeni bir hayat kuracağım, özgür şekilde her gün istediğim her şeyi yapacağım. Sistem kötü olsa da içinde iyi insanlar bulunduğu sürece bulunduğum topluma katkımı esirgemeyeceğim gibi karşıma çıkarttığı hiç bir zorlukta da kırılmayacağım.


Kendime göstermem için soyut da olsa kazıdığım bu yazının arkamdan yansıttığı ışığı bir noktada kaybetmemem dileğiyle,


Sayonara,

Ras

Yorumlar

  1. Ama sevgi dolu ve huzurlu bir aile ortamında büyümek...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder