Öteki

Bir gün şu blog üzerinden ülkemizin gidişatına dair bir şeyler yazacağımı hiç düşünmezdim lakin bireysel ve toplumsal olarak geldiğimiz nokta beni bile susmanın ve kendini anlatmamanın empati eksikliğine bunun da birbirimize bakışımızda yanlışlara ve eksikliklere sebep olduğunu düşündürdü, bu yüzden yazmaya karar verdim. Burada yazdıklarımdan veya yazacaklarımdan kimsenin gücenmesini istemediğimden ne kadar objektif bakarsanız -beni tanımasanız da- o kadar memnun olurum. Çok yakın bir zaman zarfında insanların mağlubiyet ve galibiyet adı altında kutuplaştıkları bürokratik bir olay tecrübe ettik. Seçim dediğimiz şey işte uzatmanın alemi yok. Hileler, hatalar ve manipülasyonlar olmuştur, olmamıştır bilemiyorum, sonuçta son bir yıl içerisinde, bilgi kaosu olarak adlandırabileceğimiz zaman diliminde, ne zaman doğruluğundan emin olduğumuz bir bilgi geçti elimize hatırlayamıyorum. Bütün bunların ötesinde sosyolojik bir irdeleme yapma niyetinde de değilim fakat beni bu satırları yazmaya iten şey, fikirlerine saygı duyduğum, özgür düşünme yetisine sahip olduğunu hissettiğim, düşündüğüm insanların beni yanıltmaları oldu. Buna şu an ki iktidar partisine oy veren insanlar hakkında yapılan üzücü ve bir o kadar da yıpratıcı yorumlar ve o oyları veren insanların da saplanıp kaldıkları politik durağanlık sebep oldu diyebilirim.

Benim hakkımda ne kadar bilginiz olduğunu bilmiyorum o yüzden ilk olarak kendi psikolojimin yetiştiği şartları belirtmek istedim. Doğumumdan sonra taşındığımız Bağcılar ilçesinde 15 yaşına kadar yaşadım, hani şu kesip atmak istenilen, aynı devlet altında yaşamak istenmeyen, insanlarına tahammül eksikliğiniz olan yerde. Günümüzde karşılaştığımız en saçma politik metod olan mağdur edebiyatına bağlayacağımı düşünmeyin. Bahsedeceğim şey; insanların oylarını o kadar yolsuzluğa bulaşmış, yozlaşmış, yasaklamış ve totaliter bir yapıya yakınlaşmış bir partiye  ısrarla vererek, toplumun geri kalan kısmını sinirlendirmiş ve geçici de olsa nefret kusturmuş olmasının sebepleri neler olabilir.

Yeniden şahsım adına konuşuyorum, bu seçimde başarısızlık olarak gördüğümüz olayın tek sebebi bizleriz. Bunu deme sebebim apolitik bir kimliğe sahip olduğumu düşünürken şu an iktidarda bulunan partiye muhalefet eden tarafta bulundum ve son bir sene içerisinde farkettim ki etki alanım o kadar düşüktü ve basitti ki, kendi ebeveynlerimi bile  doğru olduğuna inandığım şeye ikna edemedim. Gerek Gezi olayları sırasında, gerek sonrası ve seçim süresince, çekirdek aile olarak bir ortak payda da buluşamamıştık, ben anlatmak istediklerimi anlatamamıştım. Fakat şimdi görüyorum ki, sorun onların "sığır, sürü, cahil veyahut aptal" olmaları değilmiş, sorun bizim onları en başından beri bu şekilde ötekileştirmemizdeymiş. Evet diyebiliriz, toplumda önceden böyle bir ikilik yoktu diye fakat bunun için bu şekilde bahsettiğimiz insanların sosyo-ekonomik ve kültürel tabanlarını incelemeliyiz önce. Örnek olarak yarısından fazlası etnik köken olarak Kürt olan fakat Kürt aday yerine iktidar partisini seçen  Bağcılar ilçesinde okuduğum ilkokulun 1998 de öğrenci nüfusu yaklaşık 4500-5000 civarı idi. Şu an açılan dört okul sayesinde 1000 e yakın.  Toplumun en önemli devlet yargısını oluşturan eğitim ve sağlık sektörleri açısından baktığımızda orada yaşayan insanların yaşam şartları bir hayli iyileşmiş durumda, bunları da ailem hala orada oturduğundan birinci elden söyleyebilirim sanırım. Sadece bunu göz önünde bulundurmak bile aslında onların yerine kendinizi koymanız için bir taban sağlayabilir.

Burada iktidar lideri gibi icraatları saymamın anlamsız olduğunu düşündüğümden bakmamız gereken noktanın, bu seçimde iktidarını elinden almak istediğimiz "adam"ın bu insanlar için ne ifade ettiği olduğunu düşünüyorum. Daha önce okuduğum bir blog yazısında olduğu gibi tebdil-i kıyafet veya ajanvari bir sızmayla toplumun bu kesiminin içinde bulunmadığımdan gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, oy verdiğim okulun önündeki diyaloglarda da, ailemin bakış açısında da gördüğüm şey, bahsettiğimiz toplum kesimi on yıllarca tıpkı bizim çektiğimiz gibi(çapulcu, terörist, provokatör) yaftalamalara maruz kalmış(dinci, şeriatçı, varoş, köylü) ve işin kötü yanı bizim gibi seslerini bu şekilde medya aracılığıyla yükseltme imkanı bulamamıştır. Cahil diye adlandırılan toplumun bu büyük kesimi aslında her şeyin "farkında" olup sadece yıllar sonra kendilerine başbakanın kazandırdığı bu kimliği savunmak ve stabil hayatlarına devam edip daha iyi bireyler yetiştirmek istemektedirler. Tıpkı bizim gibi değil mi? Fakat, bizim ne yazık ki tek yaptığımız şey devletin yozlaşmasını pasif bir şekilde izlemek, kendi çoğunluğumuzda eleştirmek, fakat sosyal medyadan uzak her insanın bilinçlenmesini sağlayamamak oldu. Bu yozlaşmanın "kendi" başbakanları da olsa yaşadığımız ülkeye ve topluma zarar vereceğini anlatamadık. Yüzde ellilik kesimle tehdit edilirken o yüzde elliyi kendimizmiş gibi benimseyemeyip birer araç olarak kullanılmalarını engelleyemedik.Bu yüzden gitmeye korktuğunuz o semtlerin insanlarını ne anlayabildiniz ne de bu korku yüzünden kendinizi anlatabildiniz. Önyargılarla, dış görünüşlerle o kadar çok karakterize edildi ki bu sinirlendiğiniz insanlar, artık şehrin size ait olduğunu düşündüğünüz kısmında bile onları istemediniz, yadırgadınız. Belirtmek istediğim noktada ne sizin gibi toplumun bir kesiminin değerini biçiyorum, ne de mevzubahis kesimin size bakış açısının doğru olduğunu söylüyorum. Tek yapmamız gerekenin birbirini anlamak, empati kurmak olduğunu düşünürken, böyle şaibeli bir seçim sonrası gösterilen tepkiler ve ötekileştirmeniz, gerçek anlamda toplumu bir araya getirmekten uzak ve yıpratıcı söylemler. Seçimlerde kaybeden olmaması , ve kazananın o ülkenin bütün vatandaşları olması gerekirken, bunu bir nevi harbe çevirmemiz ve tam anlamıyla demokrasi içinde korku krallığında yaşamaya başlamamız bence hepimizin sorumluluğundadır. Bu sorumluluk altında ezilmemek için yapılması gerekenin artık toplumumuzu belirli parçalardan oluşmuş bir yapı olarak düşünmektense, karşıdakini anlamaya dayalı daha homojen bir yapı kurmaktır. Bunu devletin yapmasını beklemek ise sorumluluktan kaçmak ve toplum olarak yetersiz olduğumuzu göstermeye çıkar eninde sonunda.

Ne olursa olsun Marx amcamın da aşağı yukarı dediği gibi her sistem kullandığı araçlarla yıkılır, o yüzden geleceğimize korkuyla bakmak yerine içinde yaşadığımız toplumun yapısına daha fazla zarar vermemek için uğraşmak kısa ve uzun vadede hepimiz için daha iyi bir "seçim" olur.










Yorumlar

  1. Tek yapmamız gerekenin birbirini anlamak, empati kurmak olduğunu düşünürken, böyle şaibeli bir seçim sonrası gösterilen tepkiler ve ötekileştirmeniz, gerçek anlamda toplumu bir araya getirmekten uzak ve yıpratıcı söylemler. Seçimlerde kaybeden olmaması , ve kazananın o ülkenin bütün vatandaşları olması gerekirken, bunu bir nevi harbe çevirmemiz ve tam anlamıyla demokrasi içinde korku krallığında yaşamaya başlamamız bence hepimizin sorumluluğundadır.-yazının hepsini kopyalayıp yapıştırasım geldi de yazı senin zaten biliyosun güzel yazdığını.hadi kalemine sağlık.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder