Bilincin Altında(2)-Yorgunluk ve Gerginlik Arasında


Merdivenleri iniyorum.Dünyadaki 67.764.232. Ahmet olan Haşim'in dizeleriyle beynim uyuşuyor.Onun ağır ağır çıktığı merdivenleri,ben tersten beceriyorum.Zihnim bir sarmaşık gibi karmaşıkken nasıl bu kuleden çıkıp yalancı dünyama dönerim bilemiyorum.Gerçek ,aslında gerçek tabiriyle fiziksel dünyada ne kadar zaman geçti farkında değilim ama eğer 48 dk dan çok geçseydi übermencsh hipnoz ustasının beni uyandıracağından eminim,big bang kadar.16..17..18..19. merdiven...23. katta verdiğim mücadeleden ötürü üzerimde olması gereken yorgunluktan eser yok.22 numarada başıma ne geleceğini kestiremem.Sarmaşık usulca çözülüyor.Beynim kulaklarımdan akıp ellerime doluyor.Huzurluyum.22.merdivende zaman ve eğim duruyor.Önümde yine bir kapı var.Her kapı ayrı bir gülümseme yaratıyor suratımda.Karşımdaki kapalı kapı,yazlıkta tahtanın altına koyduğumuz kaykayla yaptığımız arabayla çarpıp yıktığımız kapı.Özlüyorum o yaşları,daha az düşünüp,daha mutlu olduğum dönemlerdi.İlerlediğim zaman gri bahçe kapısı kapitalist düzenin insanlara "sen patronsun!" deyip kandırdığı kapılar gibi otomatik açılıyor.Bende ayak uyduruyorum Das Kapital'den nasibini almamış beynimin oyunlarına.İlk adımlarımla beraber sessiz gürültü başlıyor...

Sessizlik kulaklarımda bombardımana başlıyor hızla.Cephelerim teker teker düşmekte.Top namlusundan çıktığı anda gözgöze geldiğimiz katil bombam,havayı yararak üstüme çöküyor.Koridor cehennem çukurları kadar uzuyor,her adımımla biraz daha daralıyordu,korku tırnaklarımla etimin arasından hücum ediyordu.Yokluk korkusu,bilinçaltında ölüp kalma korkusu,bilincimin dişlilerinin altında etimin suyunun sıkılma korkusu.Mezardan,dar alanlardan korkardım,bu yerlerde beynimde yeşeren klostrofobim,şu an baharı görmüş erik ağacı gibi meyve veriyordu.Erikleri çok ekşiydi,korkum gibi.Kendimi bu gibi durumlarda cesur sayardım fakat şimdi boncuk boncuk terliyordum,klostrofobi beyin kıvrımlarımı kemiriyordu,kurabiye canavarı misali.Sakin kalmalıydım, bu bir rüyaydı.Fakat buna izin verilecek gibi değildi.Ansiklopedilerde okuduğum bütün negatif enzimler damarlarımda halaya tutuşmuşlardı.Halayın peşinden koşmaya başladım,yapılacak şeyler benim kendim için yapacaklarımla sınırlıydı.Bu korkumla sesten hızlı ışıktan keskin Concorde'lara toz yutturabilirdim.Bir yazarın dediği gibi;hayat bir kadındır ve beklentileri vardır sizden.Eğer onu becermezsek,başka birileri gelip becerebilirdi.bende kendi hayatıma döndüm ve onu daha iyi becerip,kurtulmak için koştum.Koridor daraldı,ciğerlerim genişledi,kollarımsa farklı cephelerde örümcek ağlı duvarlarla savaşıyordu.Klostrofobi,hemen arkamda,duvarlarsa önümdeydi.Koridorun ucundaki ışık,sadece Hollywood filmlerinde olurdu bu yüzden kendi ışığımı kendi enerjimi yakarak yakabilirdim sadece.Bunu bilmek asit gibiydi yakarken acı veriyordu...

Kendimi yakarak Nazım Hikmet gibi,kendi ışığım oldum.Hayatımı becerdim,duvarları yumrukladım ve koridorun sonunda sıkışıp kaldım.Genişleyen ciğerlerim bu sıkışmaya direnemedi,kalbim atmaktan yoruldu ve hain beyine isyan edip yavaşladı.Şimdi sakinleşiyordum.Klostrofobi,kemirdiği beynimi kustu ve kendime geldim.Tüm vücudumu sıkıp,çıkmaya çalışıyordum,ittim,zorladım.Duvarlar "bana mısın?" demeyi bile geçirmediler taştan akıllarından.Düşündüm,korkularını yenen,onlardan sıyrılan insanlara imrendim.Ciğerlerim ve vücudum oksijene hasretti,bırakın O2yi O1 e bile hasretti.Ağlamak istedim,ama gözyaşı bezlerim karşılığında oksijen talep ettiği için ağlayamadım.En sonunda,vücudumu boşluğa 22. katta bıraktım,bütün kaslarımı gevşettim ve o anda oksijen,biyolojide tuzlu suyun bağırsak zarından geçtiği gibi ,derimi,kafatasımı aşıp beynime geçti.Duvarlar çekildi önümden,ayakta duramamamın sebebi bu sefer ani aldığım oksijenin kafa yapmasıydı.Ayağa kalktım,film sonlarındaki pozlar gibi dik durdum fakat ben bir aktör değildim.Bu yüzden vücudum kendini 21. kat merdivenlerine bıraktı.Etraf karardı...

Yorumlar