Gomore Yolunda(3)-Üç Kurşun Tek Ceset


Işıklar açıldı,küçükken oynadığım bir tiyatro oyununda da spot ışıkları açılınca gözlerime bu etkiyi yapmıştı.Acıdı gözlerim.Gülümsedim,hayatta çok şey hissetmiştim belki fakat ilk kez bir insanı öldürmüş olma olasılığım vardı.Pardon,yanlış söyledim,birçok insanı öldürmüş olabilme ihtimalim var.Küçükken evden kaçtığım için kendi irademle,annemi babamı öldürmüş olma ihtimalim var,aşk yaşattığım kızları aniden terk ettiğim için depresif olanları öldürmüş olma ihtimalim var,geçen gün aradığım bankada telefondaki genç çocuğun sinirlerini bozduğum için onu öldürmüş olma ihtimalim var…Fakat ilk defa balistik bir girişimim oldu bu ihtimal üzerinde.Eski gri namlulu,asla teklemeyen meşhur İtalyan yapımı Baretta’mı ateşledim,bilmiyorum belki ben vurdum belki kıvırcık olan belki de diğeri.Umrumda da değil,kendimi bile önemsemezken bu yerde yatan bize ihanet eden adamı neden umursayayım ki.


Yağmur damlıyordu mütemadiyen üzerime.Canımı sıkmıştı,sevmezdim sulu şakaları ve Mikail’in bu şakalarından nefret ederdim özellikle.Diğerleri ne hissediyordu bilmiyorum fakat içimdeki tek sıkıntı içime dolan yağmur damlalarıyla ilgiliydi.Vicdanım sızlamıyordu.Vicdanım olsa bile telleri çoktan kopmuştu.Etrafıma bakındım,güvenliydi,sorun yoktu,Baretta’mı çevirdim elimde taktım baş parmağıma,döndüm arkamı,tek bir kelimeye bile dayamadan sırtımı,ölülere,dirilere,meleklere,şeytanlara,Doğa Ana’ya,zamana,mekana,uzaya,Tanrı’ya hiçbirine…


Yürümeye koyuldum,ara sokaktan çıktım,Sodom bu gecede kaynıyordu için için,az önce bir ruhu serbest bırakmıştık bu lanet yerden,o ruhun şerefine çıkardım paltomun cebinden Courvoisier’i,kapağını araladım,kokladım derin derin ve diktim kafama, içine giren bir damla yağmur yüzünden tiksindim,saf olmayan her şey boştu hayatımda.Attım yarıladıktan sonra,midem ve şişede eşit hacimde Courvoisier vardı şu an ve iyi geldi.Bir fahişe yanaştı yanıma,klişe birkaç söz söyledi edepsizce,gülümsedim,paltonun cebinden çıkardığım birkaç yüzlüğü ağzına tıktım,gözlerindeki korku,paranın niceliğini ve niteliğini görünce yok oldu.Şehrin bu kısmında bir ayda her gece durmaksızın çalışsa bu paranın yarısını ancak kazanabilirdi.Paramın karşılığını istemedim.İlerledim,arkamdan teşekkür ediyordu.


O an durdum ve n’aptığımı kestirdim.Kendimden nefret ettim,yaptığım en basit insanın yapacağı bir fiildi.İçimde suçluluk duyup,pişman olmuştum,hayır pişman olamazdım,en doğru bendim herzaman her durumda,birini öldürmüşsem öldürmüşümdür,ama böyle değildi,içimde bir oto-kontrol sistemi kurulmuştu benden izinsiz ve o bu fahişeye iyilik yaparak kendi mastürbasyonunu yapmıştı.Tükürdüm yere.Kendimce içimdeki bu mekanizmayı tükürmüştüm.Kaldırımlar büyüdü gözümde,konyağın da etkisiyle başım dönmeye başladı.Ben öldürmüştüm sanırım,tam kalbine nişan almıştım,hayır! Ben yapmadım!Vurdum evet,ayda bir düzenli poligona giden bir ben vardım.Kaçıramazdım,öldürmek istememiştim.Sen öldürdün!Ben öldürmüştüm belki de.Sesler geliyordu.Sesleri çıkartan belki bendim.Napmıştım.Vurmuştum onu,Baretta,göğsünü deldi,tam kalbinden,Xenon paradoksu yalandı,delmişti kalbini.Aklımı kaybediyordum.Geri döndüm yere attığım şişeyi aradım.Yoktu,belki de hiç şişe olmamıştı,fahişeye tutunmak istedim,o da yoktu,ya gereginden hırslıydı para kazanmakta; müşteri bulmuştu ya da o da konyak kadar yalandı.

Zihnim oyun oynuyordu ve kurallardan haberim yoktu,çöktüm yere,umursuyordum,kabul ettim.Öldürmüş olabilirdim ve lanet olsundu ki vicdanım Baretta mın kabzası kadar sağlamdı,korkuyordum,can almış olmaktan,can yakmaktan korkmazdım ama almıştım belki de % 33.3 oranıyla Hasan Sabah’ın canını.Baretta’yı ne zaman belime soktuğumu hatırlayamadım bir an ve çektim belimden,gümüşü sokak ışığında parladı.Sodom’un kirli gökyüzüne kaldırdım kafamı.Ağzıma doldu Mikail’in şakaları,uzaklarda bir adam bir ölüyü taşıyor,biriyse sigarasını derin derin çekiyordu,bense vicdanımın üzerine sıkıyordum gözyaşlarımı,içimden.







Gözlerimi hiç böyle sıkıcasına yummamıştım.Annemi gözlerimin içine içine sabun sokarken bile,8 yaşındaki bir çocuk bedeniyle.Ellerim düşecekmişçesine yükselen bir gondolda tutunduğum demir gibi tek bir metale tutunmuştu sıkı sıkıya ve bedenim bir penis misali boşaltmıştı tüm enerjisini çamurun içinde bile teklemeden çalışan Smith&Wesson’ın 38 kalibrelik namlusundan çıkan ve üzerinde şöförün adının yazılı olduğu mermiyle beraber.Ve Sodomun belkide en sakin sokağı orgazmını yaşıyordu benim attığım mermiye nispeten 2 mermi daha sıktırarak benimkinden daha büyük ve benimkiyle aynı büyüklükte olan ellere.Ve yankısını yıldırımlarla beraber yağan yağmurla vuruyordu yüzüme.

Çift el backhand misali tuttuğum Smith&Wessondan yağmur damlalarıyla ve yıldırımın parlamasıyla aydınlanan kafa derimin düşüncesi çektirdi sol elimi.Birbirine yapışan saç tellerimi arkaya doğru ittim.Gözlerim hala kapalıydı.Silah sağ elimde kalbimin her atışıyla beraber titriyordu.Birinci DUM yukarı ikinci DUM aşağı.Ve her saniyede pervasızca atıyordu kalbim DUMDUM-DUMDUM-DUMDUM….Sonra yuvalarına gömüleceklerinden korkarak olsa gerek açmak istediğim,rengini sadece İskandinav kızlarının beğendiği koyu kahverengi gözlerimi.

Sodomda yankılanan 3 mermiden sadece 1’i gitmemişti Sodomun kafatasından veya kasıklarından içeriye.O da soyadından ve tarihte özdeşleştirildiği eşinden çok uzak bir zaman ve saatte ölüme yol alan Hasan Sabah’ın D&G gömleğinin 3.ve 4. düğmelerinin arasına belki yanlış yola ama adama doğru yolu buldurmaya gitmişti.

‘’Uzun saçları yüzünü kapatmıştı ve vücudundaki 7 delikle beraber ruhunu teslim ediyordu Hasan Sabah.O’ysa olayı düşünmemeye belki de midesiyle arasındaki samimiyeti gidermeye çalıştığı için aklına aklındaki düşünceleri uzaklaştırmak için milyonlarca kere saydığı nesnelerden birini getirmeye çalışıyordu.Ve kadınların hem kurşunla hem de vücutlarında 7 delikle ölemeyeceklerini düşündü ve tün egaliteryanlara küfür savurdu içinden.En sevdiğini.SSikktirr Lan.Gözbebeklerini yerine getirdiğinde uzun,geniş omuzlu olanın orada olmadığını gördü.Arkasını döndü.Kafasını yağan yağmura dönmüş ve sağ işaret parmağında Red Kit misali çevirdiği Barettayla terk ediyordu Sodomun en sessizliği az önce bozulmuş olan sokağını.Kafasını geri çevirdi.Kıvırcık olan hafifçe ilerliyordu yağmurla dans ederek ve ağıtlar düzerek canıyla çekişmeyen eski dostu Sodom’a.Aldı sırtına Sodomun kurşununun masumiyet çerçevesinde rastladığı Hasan Sabahı.’’,

O an midemle ağzım dudak dudağaydılar.Can çekişen sodoma sindiremediklerini boşaltırken.Ve kafamı kaldırdığımda ıslanmakta olan 1 paket Sodom 216 ve sırtında daha yeni öldürmüş olabileceği adamı diri diri gömmeye götüren kıvırcık saçlıydı tek gördüklerim görmediğimse dünyanın kıldığı en erken cenaze namazıydı Sodom için ve Gomore dışında tüm şehirler helal etmişti haklarını zira Gomore de ediyor gibi yapmıştı.

Üzerinden atlayıp kustuklarımın bastım su birikintisine renkleri farklı olan çoraplarımın ıslanmasını umursamayarak.Elim ıslanmakta olan Sodom 216 ya uzandı.Ve Sodomun belki de pütüründen kaba eti en çok acıtan kaldırımına bıraktım kendimi.Adettendir diye az önce seviştiğim sodomu öldürmüş olabileceğimden bir de üstüne sigara yaktım cebimde neden bulunduğunu bilmediğim bir kibritle.Ve ağzımdaki kusmuk acısını tazeliyordum sadece ilk kez ağzıma aldığım sigarayla.Ve çekemiyordum içime ne Sodom 216 yı ne de Sodomun kendi öz iklim havasını…






Yedi yıldır tanıyorum şu ölen piçi .yoksul , sefil bir sokakta birbirine doğru yürüyen travesti ve Çingen kızdık.Bir kere kesiştik ve zıt yönlere gittik.Onun sakalı çıktı benim çıkmadı o sigara içti ben içmedim o asker kaçağıydı ben onbaşı o Jean-Paul Sartre idi ben Hegel aslında öksüzdü hep kalitesiz müzikleri severdi kalitesiz olduğunu bile bile dinlerdi ama çenesiyle çatal çatal bir bakışı vardı ki o bakışı atıp konuşmaya başladığında anlardın ki işi bağlayacak. Geçen hafta Hasan Sabah’ın Alamut Pansiyonunda olacağını biliyordum oraya gitmemeliydim ilk gördüğümde anlamıştım bu adam kan yoluyla bulaşan ölümcül bir hastalık .Dönüp bakmamalıydım.Onun gözlerini ikinci kez görmek kulakça süresinin koynuna girmek demekti girdim.Kaçarı yoktu beraber iş yapacaktık .Bu işi üstelik ben tasarlamıştım.Ne için? Uzunla Sakallı’ya yalnız güldürmekte değil iş bağlantıları konusunda da ne kadar iyi olduğumu göstermek için.Olum neden vurduk !Kim vurdu lan!Hayır hayır ben vurmuş olamam.Uzun Colt’u verdiğinden beri belimden çıkarmadım ateş etmedim.Yüzde yüz isabet oranıyla mı oynadım, hayır imkanı yok olmamalı.Ben hiçbir arkadaşıma küsmem.Ne yani şimdi öldürdüm mü Hasan’ı.Tenise yeni başlayan çocuğun forehand ile vurduğu tenis topuydu mermi ve filede kalmalıydı.Ben vurmadım onu.Hasan’a ateş ederken haklıydım ve biliyordum on saniye sonra kendimi eleştirecektim, gece dişim sızlayacaktı ,kusacaktım , tiksindim.Colt çelimsiz koluma ağır geldi , düştü.Eğer Hasan benim arkadaşımsa eğer ben vurmadıysam onu, yerden silahımı alıp Uzun’a ve Sakallı’ya birer kurşun sıkmalıydım.Eğer Uzun ve Sakallı benim arkadaşımsa eğer Hasan’ ı ben vurduysam , yerden silahı alıp Uzun ve Sakallı’ya birer kurşun sıkarsam istatistiğimi sabit tutup üçte üç yapabilir bir günde üç arkadaşımın katili olabilirdim. Tiksindim.Colt’ta parmak izim dil izim el izim bel izim hatta bel soğukluğum bile vardı .Hasan’ın bağrındaki kurşun benimse ,bu silah burada kalmalıydı o mermi bu namluya uymalıydı .Fedaileri beni bulmalıydı ben ettiğimi bulmalıydım.Ben vurmadıysam fedailer bizimkileri suçlu bulmalıydılar fedailer bizi bulduğunda ben silahsız olmalıydım bizimkilerin silahını saklamalıydım bizimkiler ettiğini bulmalıydı.Kant’ın ödev ahlakı beni çağırıyordu.Toprak bulmalıydım , gömmeliydim .Şehirleri sevmediğimi o an fark ettim her yer asfalt.Hasan’ı sırtladım uzakta bir toprak vardı ona doğru yürüdüm.Kürek yoktu avuçlarım güçsüz düşmüştü.Hasan’ı toprağın üstüne koyup coğrafi etmenlere emanet ettim.Ayrıştırıcılar ve aşındırıcılar deri kemik bütününü toprağın yutmasını sağlayacaktı.Merasim uzun sürecekti o kadar vaktim yoktu.Taziye verip çekildim.Arkamı döndüm yürüdüm.Tuz işi pis iş ikimizde biliyorduk bunu.Hem ben yapsam aynı katakulleyi o da beni vururdu.Herif filozoftu şarapçıydı, ölümü üzümle temellendirmiştir o .Ölüm onun için dayak yemekten farksızdı.Ölürken bağcıydı üzümleri dallarında kaldı.Biz,derdi üzüm yemek olup ta yanlışlıkla bağcıyı döven sapanlı veletlerdik. Onu ben öldürdüm.Onu ben öldürdüysem her şey çözülüyordu o zaman ben öldürdüm gerisi geyik.Tek suç benim ve kurbanın suçlarını taşıma cezasına çarptırılacağım.Onu ben öldürdüm üstelik aklım başına geldiği günden beri birini öldürmek istememiş miydim ?Oldu işte.Yıllarca arzulanan cilveli bir kadına yaşlılığında sahip olmak gibi bir hazdı.Hissettim.Yürüdüm. eğildim. silahımı aldım.Belime sokuşturdum.soğuktu bel soğukluğumu hatırlattı.eğildim.Sodom 216 dan bir çöp aldım.Yaktım.Rahmetli Hasan’ın en sevdiği söz aklıma geldi .Bunu hatırlamakla yükümlüydüm.eğildim.sodom 216 yı aldım poşetini yırtıp attım.Ceplerimi karıştırdım.Bir tane bakkal kalemi buldum.Yazdım.Sodom’un göklerine döndüm ve Hasan’ın yerine okudum

-KIVIRCIK! DÜN KÖRDÜN BUGÜN TEK İLERLEMEN HİÇ İLERLEMEDİĞİNİ GÖRMEN

Yorumlar