Hissiz Patrick Joos(4)


Acı sonlara bayılırım.Ama gerçekten çok acıysa,çok.Bir ölümden daha fazlası,insanı çığırından çıkartacak kadar acıysa sonu bir romanın ancak,değerlidir benim için.Kendi kitabımı yazmayı bıraktım.Evet uğruna onca cana kıymış olabilirim ama bıraktım.Dün gece bir mağarada hepsini küle çevirdim.Nedenini kendime hiç sormadım,gerek yoktu herhangi bir nedene,sadece hepsini bir kovaya doldurdum,ve ateşle bütünleştirdim tüm romanımı.Hayır bitirememekten korkmadım,hiçbir yazar romanını bitiremeyeceğini düşünmez(Evet ben Patrick Joos,bu da egom).Sıcaklıkları hoşuma gitti ziyadesiyle.Ellerimi ayaklarımı ve ayak parmaklarımı bir güzel ısıttım soğuk mağarada.Yüzümde bir gülümsemeyle çıktım mağaradan.Hiçbir şey umurumda değildi,tıpkı,tıpkı Neron gibi hissediyordum kendimi.Neron’un ne hissettiğinden de adım gibi eminim.Çok güzel,değerli bir şeyleri yakmak kadar haz veren bir şey olmadı daha önce benliğime.Öyle ki kendimi yakacak seviyeye gelmiştim.Şimdiyse yine yoldayım,amaçsızım açıkçası,daha doğrusu şunun için şuradan şuraya gidiyorum diye bir bilgi aktaramam size.Sadece yürüyorum.Ha belki bunu spor olarak alabiliriz.Platon’un eğittiği bir “guardian” olamam belki ama sporla kendimi daha çevik kılabilirim.Belki biraz koşarsam…
Tahmin ettiğiniz gibi koşmuyorum.Sadece bir taşın üstünde oturuyorum.Karşımdaysa iki kardeş var,ilginç bir hikayeleri ve yiyecekleri var.Bu onları iyi bir sohbet arkadaşı yapar.Bir tanesi güzel ülkemizin asker kaçağı.Diğeriyse onu saklamak için gezdiriyor oradan oraya.Ordudan birileri onu bulmasın diye.Savaşa gidenin adı Karl,uzun boylu,simsiyah saçlı,renkli gözlü bir delikanlı.Çenesi hayli ileri çıkık.Bu ona sert bi görünüm kazandırmış ama hafif kırmızı yanaklarıyla bu hayli sert görünümü bir yerlerde düşürmüş gibi duruyor.Diğeriyse ondan birkaç yaş küçük ve bir hayli neşeli,daha hayata dair bir acı tatmadığından olsa gerek diye düşünüyorum.İki kardeş arasında hiçbir benzerlik yok,görüldüğü gibi dostlarım acı sizi o kadar değiştirir ki,anneniz babanız sizi tanıyamaz,kardeşinize yabancı olursunuz.Düşünüyorum da babam beni görseydi tanır mıydı acaba?Kim bilir belki yakında onu bile görürüm.Ha bu arada diğerinin adını söylemeyi unuttum o da Frederich.Ayaklanıyor Frederich,birkaç adım uzaklıkta erzaklarını yememiz için hazırlıyor.Karl’sa çalıların arasına doğru ilerliyor seri adımlarla.Yemekten önce ellerini yıkaması gerekirken o pisletmeye gidiyor.Arkasından ilerliyorum bende.Frederich bizi görmüyor.Çalıların arasına daldığımızda cebimdeki bıçağı Karl’ın arkasından kalbine saplıyorum.Bir anda yığılıyor,yağız delikanlı,hayat gözlerinden akıp gidiyor.Dönüyorum ironik olarak ağır adımlarla, Frederich’e yemeğe kalamayacağımı,ilerideki kasabaya yetişmem gerektiğini söylüyorum.Nazik bir şekilde kabul ediyor.Topluyorum çantamı,oturduğumuz yerin kenarındaki sığ akarsuyu geçip,hemen ardından tepede ilerliyorum.Çantamı diğer omzuma asıyorum.Arkama dönüyorum,çalıların arasından haykırışlar duyuyorum,bir yabancı daha yaratıyorum,gülümsüyorum,acı sonlara,çok acı sonlara gerçekten bayılıyorum.

Yorumlar

  1. Karl ve Frederich... Ne ilginç bir rastlantı...

    Bizi olgunlaştıran en kuvvetli ve belkide tek şey; Acı... Bizi olgunlaştıran derken aslında hepimizin içinde var olan ya da var olduğunu düşündüğümüz ruhumuza savrulan bir kırbaç darbesi.Sadece kimisi ıskalıyor kimisi on ikiden vuruyor.

    Zavallı Frederich ilk darbeni aldın sonunda.Şimdi acıların büyüyerek sen de büyüyeceksin zamanla. Zaman her şeyin ilacı derler bilir misin... Evet acılarını hafifletecek ama sanma ki yok edecek.Her bir kırbaç darbesinin izini ömrünün sonuna kadar taşıyacaksın bedeninde. Ve belkide bir gün dönüp baktığında param parça olmuş yüreğine diyeceksin "bu kısım kardeşime aitti ve tıpkı diğer parçalarım gibi o da gitti"

    Bu arada Sevgili Patrick dün gece küle çevirdiğin o kitap var ya hani onu tekrar yazmaya başladın... Haberin olsun...

    Melis NİLGÜN

    YanıtlaSil

Yorum Gönder