Uçar

czzcccczzzzzccccczczzzcc,kalk şunu tamir et brrrrbrbrbrbrbrrrbrbrbrb,kalk üzerine bir şeyler giy İskelenin ucunda birbirimizi bekliyorduk, hangimiz önce hazır olursa o konuşacak diğeri atlayacaktı. Rüzgar saat dokuz yönünden esiyor,güneş iki yönünden batıyordu. Daha ne kadar dayanabilirdi? Daha ne kadar sürdürebilirdi bu sessizsizsizliği. Sağ gözümün kısıklığına takmış olabilirdi, ellerimin titremesinden nefret ediyor olabilirdi, ben de onun gözünün seğirmesinden tiksiniyordum. Olur bunlar dedim sesli bir şekilde, kafasını doksan derece çevirdi, beyaz hafif çilli boynunda en ufak bir kırışıklık oluşmadı, mekanik hareketlerin üstadı, Descartes'ın balkondan bakarken gördüğü robottu o. Neler olur dedi, duymamazlıktan geldim ve ayaklarıma baktım, boyutlarıma göre küçük sayılırdı ayaklarım, sol ayağımın sağdan ikinci parmağımın üçüncüsünün altında ne aradığını merak ederken boynunu bu sefer yüz otuz beş derece ters yöne doğru çevirdi. Tavırlarımdan iğreniyordu, öğürdüğünü duyabiliyordum. İskelelerin varoluş sebebi nedir bilir misin dedim. Derin bir nefes alırken göğüs tahtası şişti, beyaz, düz. Sen bilir misin dedi. Cevap verme şekli yüzünden bir gün onu öldüreceğimi ikimiz de biliyorduk. Eski köprülerdir onlar dedim, zaman hepimize bir şeyler kaybettirdiği gibi onlara da aralarını kaybettirir. Eskiden hepsi birbirine bağlıydı denizin üzerinde, okyanuslar aşılırdı bu köprülerle fakat Poseidon her yakaladığımız balık için bir tahta sökmeye başladı bu iskelelerden ve sadece denizin üzerinde bir kaç adım atabileceğimiz bu parçalar kaldı bize. Hikaye uydurmandan hazzetmiyorum dedi. Z leri söyleyiş şekli çok hoşuma gidiyordu. Hikayelerime bayıldığının farkındaydım. Peki ya hala var olan köprüler dedi bir süre sessiz kaldıktan sonra. Poseidon onları neden yıkmadı. Unuttun mu Poseidon öldü dedim, cenazesinde başıma gelen bir olayı anlatmamı ister misin dedim sonra bu kadar hevesli olmama şaşırarak. Neden bu kadar heveslendin bu sefer dedi, çünkü aklıma hiç bir şey gelmemişti, çünkü aklıma hiç bir şey gelmemişti dedim. Onunla çok dürüsttüm, sana neden hiç yalan söylemiyorum biliyor musun dedim. Sen biliyor musun dedi, sinirlenmeden cevapladım. Seninle tanıştığımız gün bir büyücüyle de tanışmıştım ve seninle tanışmam karşılığında bana bir söz verdirdi. Eğer sana yalan söylersem söylediğim her yalan için saçından bir tel döküleceğini söyledi. Sadece saçlarım için yalanlarından vazgeçeceğini düşünemiyorum, soylu yalanlarından. Saçlarının her teli kendi etrafında bir kez dönmeden yer çekimine yenik düşmüyordu, rengini hatırlamıyorum ama son sigarasını saçlarına sakladığını bilirdim. Daha konuşmaya niyetli misin dedi, bir hata yaptım ve konuştum, gitmemen için hep konuşmak zorundayım, ben konuşurken gidemezsin dedim. Sonra o büyücüye neler olduğunu duymak ister misin peki. Boynunu ovuştururken yüzünü buruşturdu, sonra hayatımı uçurumun eşiğinde beklemeye değer bir hale getirdi. Adımı hatırlıyor musun dedi, cevabım yoktu düşündüm, düşünürken susmaktan başka bir şey yapamam, tuzağa düşmüştüm, binlerce ismin arasından seçemedim, ayı kapanı, Ilona,Mrs. Bloom, Lady Marion, Lois Lane,Şirin, Milena, Beatrice ? hangisi seçemedim ben seçemez iken o atladı, belki uçabiliyordur diye ümit edip beklemeye başladım.Poseidon'dan sonra ölülere dayanamaz olmuştum.

Yorumlar