Tacir

         
           Gözle tutulur elle görülür, bana hayat satmayı planlaman çok hoş, uzun bir yol ve tek yardımcın seni kovalayan şeytanların. Ne kadar eder bu? En fazla yüzde yirmi veririm ruhumdan. Şimdi devam yola, en az yüz elli fersah yol buradan, yollar tehlikeli, yüz elli fersahta altı kez ölen bir adamla tanışmıştım,sislerin içinde sırtında koca bir taş gezer dururdu, ilerideki hayali dağı gösterip tepesine çıkarmak zorunda olduğunu söylerdi. Ritm tutarak sırtındaki taşı sallardı, arkasından damlayan kan umrunda değildi, tek önemli olan o taşın o dağa çıkmasıydı,o taş o dağa çıkmalıydı,Tanrısaldı görev, fakat ben dahil tüm araf biliyordu ki burada öyle bir dağ yoktu.

           Burası araf, arada kaldık, tımarhane, hapishane, sıcak bir yuva, belki de doru bir at. Üzerimden bir kadın geçti uçarak, buranın gediklilerinden en azından benim kadar hakim buralara, uçmayı dileyerek atladığı binanın tepesinden buraya düşmüş. Kollarını ve bacaklarını daha iyi uçmak için yağlarken tanışmıştık, ona bir şeyler satabilirdim almadı. Bense bir tacirim, tacirdim daha doğrusu, teori de hala bir tacirim de. Burada da sadece onun ilüzyonlarıyla kendimi tatmin ediyorum. Bir şeyler al bir şeyler sat, açık market, liberal ekonomi, fırsat eşitliği, kapitalim ve emeğim değersiz fakat burada bazıları bunun farkında değiller. Aralarında bir şeyler konuşan çocuklar var burada, ne dediklerini duyamıyorum, hararetliler, üzerime doğru gelip beni ezip geçecek gibiler gözlerinden anlıyorum hırslarını, sinirleniyorum. Şeytan uzak diyarlardan gelip fısıldarsa ne yaparım, öldür çocukları derse, benim şeytanımla Baudelaire'in şeytanı aynı, onun sıkıntıları Paris'te gerçekleşir benimkiler arafta. Onun şeytanı da Sokrat'ın şeytanını sevmez benim şeytanımda. Kendisinin de dediği gibi "eylem şeytanları"dır bizimkiler. Çocuklardan birini tanıdım, evkaftaki memuriyetimden bir arkadaşımın babasının çocukluğuydu, tıpkı oğluna benziyordu, onu öldürdüğümde olacak olaylar silsilesinin uyandırdığı merakla elime kocaman bir taş aldım, üzerlerine doğru yürüdüğümde farkettiler ve merak duygumun yerini alan korkuyla tüm şiddetim uçuştu.
           
            Buralarda yazdıkların ve sattıkların çalışmaz dediler, arafta üzülürsün dediler,kararsızdım, dağ yoktu ama kapı vardı, girişe doğru ilerledim, bu kapıyı satabilirdim, ya da çocukları, bu benim işimdi, işimi de satabilirdim, kelimelerimi, gördüklerimi, ben bir tacirdim, satacak bir şey yoksa ben yokum, talep yoksa bir hiçim, kocaman antik bir kapının altında beklemeye karar verdim, kimse bir şey almadı ve ben hiçleştim.

Yorumlar