Dün

Kışın gazabıyla yanmış bir sahil kasabasının soğukluğunu hissettiği ilk zamanları hatırladı Dün, dört aydır soğuktu dört aydır ölüydü bundan sonra ev diye tanımlayacağı, arayanlara anılarından bahsedeceği bu yer. Bir insandan değil de, bir yerden nefret etmek başka hiç bir duyguya benzemez, hele de artık oradan çıkamayacağınızı bildiğinizde. İçinde her şeyini tükettiği parlak büyük şehirlerin verdiği canlılık hissinden uzak, bir kısmını dolaştığı dünyanın verdiği özgürlük hissinden uzak, ve sevdiklerinin bulunduğu yerlerin sıcaklığından uzak, bu soğuk yer ve onun yıldızlı geceleri. Üç yüz adımda her yerini görebileceğiniz bir kasabanın girişindeki iki katlı, dünya üzerinde sahip olduğu tek cisim olan bu taş evden de, önünde her gün sağındakiler için üzülüp solundakiler için sevindiği yoldan da nefret ediyordu. "Hele bi yaz gelse, sen o zaman gör buraları" diyen on beş yılını Bremen'in sokaklarının temizliğine adayan iki yandaki evin sahibi ve bir kısım sünnete uyduğunu düşünüp kendisini metalaştıran, ona haftada bir yemek getiren yolun karşısındaki yaşlı kadın ve kışları nadasa yatan sefil bir torbacı harici diyalog kurabileceği kimse yoktu. Kendi yalnızlığını kabul etmiş, hayatının sonrasını nefret ettiği fakat güvende hissettiği bu ıssız adada geçirmeye karar vermişti. Burada Cuma bile yoktu, burada beş dakika içinde evinde olabileceği insanlar yoktu. Yalnızca kendisi, kendi benliği, zihni, ve kocaman siyah bir küre gibi içinde yatan çaresizliği vardı.

 Henüz yirmilerini bitirmemişti. Bazen geride bıraktığı insanların hala aynı şekilde yaşayıp, kendisini adı gibi dünde mi bırakmışlardı diye düşündüğü olmuştu. Akşam saatlerinin sessizliğinde, evdeki sonsuz kitapların arasına oturur, onların arasında yok olmak isterdi. Her defasında kendini, kendi dünlerini düşünür, unutsa canının daha az yanabileceğini hissederdi. Belki de yaz gelse her şey düzelir dedi kendi kendine. Bir ay geçti. Değişen tek şey okuduğu bir kaç fazla kitap ve çöpün içindeki izmaritlerdi. Neyi yanlış yaptığını düşünmekten yorulmuştu, insanın başındaki en büyük lanet geleceğinin belli olmasıdır. Dünün geleceğini tahmin etmek düşen bir yumurtanın kırılacağını tahmin etmek kadar basit ve anlamsızdı. Bir zamanlar tüm evreni değiştirebileceğini hisseder, içinde yanan koca şenlik ateşiyle insanların yüreklerine huzur ve cesaret dağıtırdı. Fakat şimdi yaşadığı uzaya ne bir etkisi, ne de karşılığında gördüğü bir tepkisi vardı. Sanki ensesinden tutulup en uzağa fırlatılmıştı. Sanki içine yok olduğu bu ev bir hiçlik kendisi de bir hiçti. Elinde ve zihninde iyi veya kötü anılarından başka sadece hiçlik vardı. Varoluşçuluğun son dönemecine gelmiş, inanılan bütün kavramların aslında ne kadar soyut olduğunun farkına varmıştı. Ta ki ne olduğunu anlamasının otuz saniye sürmesine sebep olacak kapı zilinin çalışına kadar.

 İşte o gün belki dün, bugüne dönebilir ve evreni tekrardan değiştirme gücünü geri kazanabilirdi. Büyük bir heyecanla koştu kapıya, yerdeki kilimi kaydırarak kola tutundu ve açtı. İyi günler dedi postacı, zarfı uzattı, imzayı aldı ve geldiği gibi uçup gitti. Hermes'e el salladı arkasından Dün ve kapıyı kapatmadan zarfı parçaladı, çıkan kağıt uzun uzadıya yazılmış edebi anlam taşıyan, duyguyla yüklü değildi. Aksine duygudan uzak, emredici ve çok kesindi. "Yarın  güneş batmadan seni alacağım ve beraber tüm dünyayı değiştireceğiz." Dün'ün kalbi üç aydır toplamda attığından daha fazla atmıştı üç dakika içinde. Zihnine üç ayda dolmadığı kadar olasılık dolmuş ve yüzüne yanak kaslarında ağrıya sebep olacak bir gülümseme gelmişti. Bugüne dönme vakti sonunda gelmişti. Kali kollarını açmış bekliyordu.

Yorumlar

  1. bugün gördüğüm rüya sonrasında -bir daha bulunmak istemediğim o yerdeydim- şu tespitin daha bi anlam kazandı- Bir insandan değil de, bir yerden nefret etmek başka hiç bir duyguya benzemez.-korkunç derecede iyi bir tespit,bi yerden nefret etmek cidden kötü,en başa dönmek mesela en kötüsü.iyi (ki) yazılar var.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder