Başlangıç
Uykudan uyanmak artık eskisi gibi bir his değil, yavaşça yatakta dönüp
durduğun, yüzünü yastığa sürterek huzurlu bir güne ya da güneşe uyanmak gibi
değil. Uykuda kalmanın ve uykudan ayrılmanın insan hayatına etkisi elli atmış
yıl önce belki biraz stres ya da mahmurluk getirirken, şimdi tüm dengelerimiz
değişmiş, ayaklarımızı birbirine sürterek uykuya daldığımız günler çok geride
kalmıştı. Şu an yalnız dört saat geçirmeye iznim olan uyku dünyasından ayrılıp yaşadığım
yerden uzaklaşmam, krallığımı terk etmem gerekiyor.
Diğer taraftan hala dişlerimizi fırçalıyoruz, florürün yan etkileri tüm
dünyada bilinir hale gelip yasaklandıktan sonra yeni çıkan daha pahalı
kimyasallarla temizliyoruz. Fiziki bütünlüğümüz her şeyimiz artık, dinlerimiz
ve ideolojilerimiz ise eskiden hobi olarak adlandırılan kişisel seçimlere
dayanan davranış biçimlerinin yerini almaya başladı. Yaşlı insanlarla
konuşurken bu değişime adapte olamama hikayelerini, değişirken içlerinde ölen
ruhlarına yaktıkları ağıtları dinlemeyi çok severim. Beowulf’u bir Anglosakson ozandan dinlemek gibi derdi bir arkadaşım bu yabancılaşma hikayesi için. Ev dediğim yerden çıkıp özelleştirilmiş toplu taşıma araçlarıyla çalıştığım
yere geliyorum, tıpkı son iki yıldır yaptığım gibi. Güneş henüz ortalarda yok.
Mesai saatlerinin 8 de başladığı günleri özlüyor yan masamda oturan yetmiş iki
yaşındaki en yakın iş arkadaşım. Önümde uzanan sayı dizilerini sevmeye
başlıyorum, içime garip bir huzur doldururken aynı zamanda sarhoş olduğum
zamanların tadını alıyorum onların arasında. Matematik atomların Tanrısıdır
diyor dönemin genç filozoflarından biri. Günde yaklaşık 16 saat çalışıyoruz,
Sartre’ı düşünüp iç geçiriyorum saate bakarken. Aralarda mola verip hep beraber
güneşin altında dikiliyoruz. Kemik hastalıklarından çalışamaz hale gelen
insanlara karşı alınan en insancıl önlem olmalı.
İş değiştirip uyku işçisi olsam mı diyor kıvırcık saçlı bir kız güneşin
altında dikilirken, suratını Güneş’e kaldırınca elmacık kemiklerinin parlaması
ne kadar estetik diye düşünürken, orada daha yetenekliyim bence diyor. Yetenek
derken neyi kastettiğinden emin değilim, ben de o kadar estetik olmayan şekilde
kafamı kaldırıyorum ve kısa süreli de olsa hayal kurabiliyorum. 72 yaşındaki
dostum torununun uykuda tam üç büyük kale sahibi ufak bir krallığın muhasebecisi
olmasıyla nasıl gururlandığını anlatıyor, ben ise florür kokusunu anımsamaya
çalışıyorum. Temizlik hissi ve sıcaklıkla bütünleşiyor yüzüm. Ağzımdaki ucuz
çikolata tadıyla birleşince yuvarlak suratımda korkutucu bir gülümseme
oluşuyor, annemi hatırlıyorum, onunsa beni hatırlayacak bir bilinci kalmadığını
düşünüp yüzümdeki gülümsemeyi atıyorum, nefretle dolacak gibi oluyorum. Güneşin
patlayıp hepimizi yutması için eski ve yeni tüm tanrılara yakarıyorum. Ellerimi
açıp yukarıya doğru bağırdığım hayaliyle zilin sesi karışıyor ve ayılıyorum.
Derin ormanın içindeki evimi düşünüp susuyorum, benim hala bir şansım var,
onların aksine ben savaşarak ölmek istiyorum.
Kıvırcık saçlı kızla göz göze geliyoruz, garip bir uzaylıymışım gibi
saçlarıma kaydırıyor gözlerini ve kafasını çeviriyor. Masama doğru yürüyorum ve tekrar sayılarla baş başa kalıyorum.
Her şeyin başladığı zamanları anlatıyor her gün yaşlı dostum. Büyük bir
firmanın yetiştirdiği parlak bir bilim adamının, insanların bilinçleri açık
şekilde uyuyarak yaşayabileceği evrenin kapısını açtığı anı anlatıyor. Ben
doğmadan ölen bir bilim adamının bulduğu evrende her insan uykuda
yaşayabiliyor. Fizik kurallarının değiştirilebileceği, her bilincin fiziksel
kontaktan uzak olsa da iletişim kurabildiği, çalışabildiği, hükmedebildiği, üzülebildiği,
sevişebildiği en taze evrenin başlangıcını anlatıyor. Şekilsiz suratıyla
tanıtımını yaptığı videonun çıktığı günden bahsediyor, sanırım on bin kez
izlemişimdir fakat dinliyorum. Artık insanlar uykuda geçirdiği, bilinçsizce ve verimsizce
yattığı zamanlarda da farklı hayatlar yaşayabiliyor diyerek coşuyor. Videoda
görünen herkesin ağzı açık, gazeteciler soru soramıyor, internet denen ağ
teorilerle dolup taşıyor. Uyku dünyasına devletler ve büyük şirketler hızla
yerleşiyor. Bir tarihçi bu zamanlar için yeni bir kıta keşfini andırdığından
bahsediyor. Tüm gün uyuyan özel eğitim almış devlet memurları bu yeni evreni
istedikleri gibi şekillendiriyor. Herkes her şey olabilir diyorlar çapraz çapraz
gülerek. Bu hikaye bir yerlerden tanıdık geliyor. Yüzyıllardır sömürülmüş üçüncü dünya ülkeleri pılını pırtını toplayıp
uykuya yatıyor ve orada huzurlu şekilde yaşayacaklarını umuyorlar. Afrika
kıtasında sevinçten ağlıyor insanlar ve dünyanın yarısı uyumaya başlıyor.
Dünyada kalan fakir, sakat ve hasta vücutlar koca mahzenlerde minimum besinle
yaşatılıyor ve uykularında işçileştiriliyor. Ben doğuyorum bir süre sonra,
babam ve büyük ablam ise uyuyor. Annem beni uykudan uzak tutuyor, kaybolmamı
istemediğini söylüyor. Babamı uykularımda görüyorum, kocaman bir gezegende
çalışıyor babam, ablamla birlikte, ne iş yaptıklarını hatırlayamıyorum.
Gülümseyemeyen yüzlerini görüyorum, uyanıyorum, ruhsuz, çürümüş bedenlerini
izliyor ve kusuyorum. Annem ölüyor ve babam uyanmıyor ve ben kaçıyorum. Büyük
bir firmanın yetiştirme yurdunda büyüyorum ve evrende şu an ki ben olarak
yerimi alıyorum. Yurtta geçirdiğim uzun uykularda kendime uzak ve küçük bir
gezegen yaratıyorum yasak olduğunu bilmeden. Nasılsa denetimlerde gözden kaçıyor
ve kendime ait ilk şeyi gerçekliğinin sorgulandığı bir yerde yaratıyorum. Üç
kocaman ağacın tam ortasında her gece birkaç saat Tanrılarla içip şarkı
söylüyoruz. Beni bulmak bile istemiyor kimse, günde üç saat şiirler okuyup
birbirimizi yıldızlara fırlatıyoruz. Uyurken ve uyanırken Dünyadaki şirketime
kendimi rapor edip sefalet içinde yaşıyorum. Dostoyevski beni görse
Bilinçaltından notları yazar mıydı diye düşünüyorum ve zil sesini duyuyorum.
18 saatin sonunda sayılara veda ediyorum, küçülüyorum, çıkarken akşam yemeğimi alıp
hızlı hızlı yürüyüp evime gidiyorum. Tanrılar ve yıldızlar beni bekliyor.
Yatağıma yatarken gülümsüyorum, uyku girişimi yapıyorum ve üç ağacın ortasına
doğru yürüyorum.
Hic tanismamis, seni hic dinlememis gibi okudum yazini ama yinede hatirlatti tüm bu yazdiklarin kisa süreli gereksiz tanisik olusumuzu ve konusmalarimizi. Yinede güzel bisiler okumak senden, hep yaz!
YanıtlaSil